“Şenliği sönmüş ocaklarını, gaz lambalarını, güneşlerini bıraktılar; kadim hayatlarını, umarlarını, buğulu son bakışlarını heybelerine sığdırıp gittiler. Karacadağ’da göğün yıldızları kaldı bir tek, taşa toprağa boğulmuş isli evleri, mücevher sesleri, bir de gölgeleri kaldı…”